Sessiz,
sade, ılık bir Temmuz ayının ortasındayım. Güneş içime içime işliyor. Adeta Karanlığa
sığınma çabalarımı yok ediyor. Gizli saklı ne varsa ortaya çıkaracak gibi…
Limon ağaçları usulca beni kucaklıyor.. Yaprakları denize savrulmuş; herkes
gibi, her şey gibi, o da kuruyan yapraklarından kurtulmuş. Doğanın kanunu bu
diye düşünüp dalıyorum bir an… Kararlı, hoş bir sesle irkiliyorum sonra… Diyor:
“Sen de kurtul, sana zarar veren her şeyden…” Öyle ya… Bu kadar güzelliği
emreden Rabbin varken, sen neden kötülükler içinde boğulasın canım? Bile bile
kendini neden ateşlere atasın?
Evet
diyorum, belki de doğruyu ararken savrulmuşum… “Biliyor musun” diyor; “sen kısıtlı
bir vakitte, karanlık bir odada, inci aramakla uğraşıyorsun… Hâlâ göremiyorum
diyorsun… Işığı açmayı denesen önce…”
Peki
ya o ışık ne?
Kalbin..
Kalbini asıl sahibine bağlamazsan, sana ne o inciyi buldurur, ne ışığı… Beyhude
bir çabadan ibaret geçer gider günlerin… O’na dayamazsan sırtını, küçük bir
yaprağı görürsün… Oysa koca bir orman var ardında, bihabersin…
0 yorum:
Yorum Gönder